sevdiğim bloglar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sevdiğim bloglar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Kasım 2018

Kalem ve Kılıç

Bruno Taut'un  Crónicas Estilográficas isimli bloguna bilmem hiç bakıyor musunuz?

Çok eğlenceli ve faydalı bir blog.

Bruno kardeş Japon dolmakalem dünyası hakkında hoş bilgiler veriyor.

Geçenlerde işte bu bloga bakarken Japonların ipek kalemlikleri ile ilgili bir yazı okudum.

Nakaya kalem kılıfı

Kalemseverler bu kalem kılıflarına kimono diyor, ben de şahit oldum. Oysa öyle değilmiş, Japon kadınlarının evlendiklerinde kimonoları üzerinde taşıdıkları içi boş hançer kılıflarından ilham alınan ve ipekten yapılan bu süslü kalem kılıflarına "katana bukuro" (kılıç kını çantası) deniliyormuş.

Aslında özgün olan süslü kılıf şöyle bir şey:


Bu elbette erkeklere özgü törensel bir taşıma yöntemi.

Evlilik töreni için kimono giyen Japon kadınlar ise göğüsleri hizasında kısa bir kılıç, daha doğrusu günümüzde sembolik olarak hançer boyutlarında çok süslü ve bol püsküllü bir kılıf taşıyorlar. (Bruno Bey, bu kılıfın içinin boş olduğunu, karton bir rulo konduğunu söylüyor.)

O da şöyle:


Nihayetinde "kalem kılıçtan keskindir" sözünü hatırlatacak şekilde ortaya çıkan sonuç başka oluyor:

Her milletin kaleme bakışı çok başka, kalemi, mürekkebi taşıma tarzları bile başka.

Kalemin günümüze gelen yolculuğu insanlık tarihi ile birlikte değişen hikayeler içeriyor.

21 Haziran 2017

Yerinde Çizer'i Beklerken




En sevdiğim bloglardan biri de Yerinde Çizer.

Her hafta Ahmet kardeşim yeni bir şey çizsin de göreyim diye sabırla beklerim. Bazen haftada bir, bazen de üç tane yazı yayımlar ve bu yazılara her zaman güzel çizgiler eşlik eder.


Merak ettiğim konular vardı. Ben de kendisiyle minik bir söyleşi yaptım. Benim için faydalı oldu, çizime olan hevesim ve sevgim arttı.Belki başkaları için de benzer duygular uyandırır diyerek Erguvan Kalem'de kendisini tanıtmak istedim.




Ahmet, ben seni Mürekkepbalığı dergisi dolayısıyla az buçuk tanıyorum. Yine de okurlar için kendini tarif edebilir misin? Çizime nasıl başladın?

Çizim yapmayı küçüklükten itibaren seven biriyim. Sonrasında üniversitede farklı projelerde tarihi eserlerin korunmasına ilişkin projelerde çalışma gibi bir fırsatım oldu. Bu projelerde bolca eskiz, kroki çizmek durumunda kaldım ve bundan inanılmaz zevk aldığımı fark ettim. Derken bir süre daha bu projelerden bağımsız olarak çizim yapmaya devam ettim. Benim gibi insanları araştırırken karşıma USK oluşumu çıktı ve şimdi bu insanlarla birlikte çiziyoruz.

USK, yani Urban Sketchers nasıl bir topluluk? Kimlerden oluşuyor? Bir dernek mi? Yoksa bağımsız ve gönül birliğine dayalı bir grup mu?
USK, 2007 yılında çoğunluğu gazeteci, illüstratör olan insanlar tarafından başlatılıyor. Bu yüzden çizerler daha çok muhabir gibi çalışıyor. Bir çizerin en büyük görevi o ana tanıklık etmek ve aktarırken gördüklerine olabildiğince sadık olmak. Hemen hemen tek şart bu diyebilirim. Burada estetik kaygılardan çok, hikaye anlatımı önemli. Bu şekilde şehre dair kırıntıları toparlıyoruz. Tüm dünyada, bu şekilde çalışan bir sürü çizerin resimleri toplanınca sonuç çok heyecan verici oluyor. Birde bunların arasında toplumun her kesiminden, değişik yaş ve meslek grubundan olan insanların da bulunduğunu düşünürseniz o zaman iş daha da ilginç bir hal alıyor. USK üyeleri arasında son derece başarılı sanatçılar olduğu gibi, benim gibi amatörce bir şeyler yapmaya çalışanlar da çok, onlardan bizde bu konuda çok şey öğreniyoruz. İşin en güzel taraflarından birisi de bu. USK benim için birçok şey ifade eden bir topluluk. İnsanların böyle güzel şeyler için de toplanıyor olması her şeye rağmen geleceğe ümitle bakabilmemi sağlıyor. 

Peki bu çerçeve içinde Yerinde Çizer nasıl bir blog? Benzerleri gibi mi? Sence benzer bloglardan farklı yönleri var mı?

Benzer bloglarla hemen hemen aynı çizgide ilerliyoruz. Fakat farklı şehirleri çiziyor olmanın yarattığı bir fark var.  
Neden çizim yapıyorsun? Çizim senin için ne ifade ediyor?
Çizmek kendimizi ifade etmenin hemen hemen en eski, en temel yolu. Belki konuşmayı öğrenmeden önce bile çiziyorduk. Yazmayı öğrenmemiz binlerce yıl aldı. O zamana kadar hep çizgilerle anlattık kendimizi. Bu yüzden bir şeyler çizerken, mağara duvarına resim yapan ya da Çatalhöyük’te Hasan Dağı’nın manzarasını duvara çizen o adam gibi hissediyorum kendimi. Aramızdaki binlerce yıla, farklı kültüre rağmen resimlerimiz üzerinden bir şeyler paylaşabiliyoruz. Bu düşünce bana çok güçlü geliyor. Bir de özellikle yeni bir yere gidip, bir defteri tamamen doldurabildiğim zamanlarda kendimi bir nevi seyyah gibi hissediyorum, bu duygu da insana zevk veriyor.

Blogunda ipuçları var ama nasıl çizim yapıyorsun? Aşamaları derli toplu olarak anlatabilir misin?
Çizerlerin çizim yapma şekillerini ben iki gruba ayırıyorum. Bunlardan ilki ve en zevklisi gelişi güzel biçimde, o anda elimizde çizmeye yarayan ne varsa, oturup çizmek oluyor. O anda toplantıda, yahut otobüs durağında olabilirsiniz. Elinizde kalem ve kağıt olduktan sonra gerisi önemli değil. Ben genelde çantamda küçük bir defter hep bulunduruyorum, bir nevi günlük gibi oluyor bu resimler. İkinci grup ise biraz daha disiplinli işliyor. Önceden çizim gününü planlayıp, sonrasında çantamızı hazırlayıp çizime çıkıyoruz. Yanımızdan eksik etmediğimiz bir de katlanır taburelerimiz var. Bu sayede her an her yerde oturup çizim yapabilme fırsatımız oluyor.  

Mürekkebe özel bir önem verdiğini biliyorum. En çok hangi mürekkepleri seviyorsun?
Ben biraz sıkıcı bir insanım bu konuda, aynı mürekkepleri bıkıp usanmadan severek kullanabiliyorum. Tek takıntım dayanıklılık. Bu yüzden Aniki ve Platinum Carbon mürekkeblerini çok seviyorum. Bu iki mürekkebe ek olarak bir de çini mürekkebini kullanmayı seviyorum. Bir iki dolarlık, ucuz Dollar Demonstator dolmakalemlerden her sene beş altı tane alıyorum, ucuz oldukları için gönül rahatlığıyla çini mürekkebi doldurabiliyorum. Bu kadar ucuza gayet başarılı iş çıkardığı için bu kombinasyonu da çok seviyorum. 

Kaçınılmaz olarak kalem ve kâğıt tercihlerini de sormak isterim.
Yanımdan ayırmadığım üç tane yol arkadaşım var, bunlar bir adet Lamy Safari, Platinum Carbon Desk Pen ve bir adet de Faber Castell TK Fine Vario L 0.5 mekanik uçlu kalem. Bu üç kalem yıllardır onca zor şartlara rağmen asla beni yarı yolda bırakmadı. Bu sebepten hep yanımdalar. Bunların yanında Ali Bey’in defterlerinin müptelasıyım. Bu kadar şık, sağlam ve sade defterleri yapan bir usta yanı başımızda olduğu için şanslıyız. Bir de Clairefontaine var. Clairefontaine tarafından üretilen kağıtların çoğunu ben çok başarılı buluyorum.


Son olarak, çizimlerini ve Yerinde Çizer blogunu bir bütün halinde düşünerek sorayım: Neler öğrendin?
İlk hareketin en önemli şey olduğunu öğrendim. Evde acaba nasıl olur diye kendi kendime sorarak geçirmektense, çıktım ve çizmeyi denedim. İlk denemem başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da ilk adımı atmış oldum. Bu herhalde öğrendiğim en önemli şey. Başarısızlık düşüncesinin, başarısızlığın kendisinden daha çok rahatsızlık verdiğini fark ettim. Blog açmak göründüğünden çok daha zor bir işmiş, böylelikle bunu da öğrenmiş oldum. Özellikle açmaktan ziyade sürekliliğin sağlanması gerçekten çok zor bir işmiş. Umarım bunda başarılı olurum.
                             Yerinde Çizerlik Ekipmanları