Georges Simenon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Georges Simenon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

01 Mart 2017

Bir Yazı Makinesi

Georges Simenon, 1941

K Kitaplığı ile ilgili bir konuya bakarken yolum Simenon'a çıktı. Sonra bir fotoğraf gördüm. Daha doğrusu koca Waterman mürekkep şişesine bakakaldım. Waterman mürekkeplerini çok severim ama bu antik şişenin boyutları çok ilginçti.

Çok yakın ama aynısı değil, alttaki "Seche Noir" ibaresi şişenin mavi-siyah olduğunu söylüyor.
Gerçi Simenon kurşunkaleme çok düşkündür, pek çok fotoğrafta masasındaki pipoların yanında kurşunkalemler sivri uçlarıyla hemen göze çarpar.




Simenon çalışırken (daha doğrusu fotoğrafçılar için çalışır gibi yaparken) elinde hep bir kalem olur. Daha önce görmediğim ilk fotoğrafta ise Simenon yine poz veriyor. Ama bu sefer fotoğraf daha net ve açısı daha iyi.

Merak bu ya dolmakalemin markasını ve modelini öğrenmek istedim.

Ama önce şu mürekkep şişesine her baktığımda ister istemez gülüyorum. Benim belki 5 yıllık mürekkep ihtiyacıma derman olabilecek bu devasa mürekkep şişesi, Simenon'un yazma hızı düşünüldüğünde belki de 3 aylık bir ihtiyacı karşılıyor.

Celâl Üster'in 25 Temmuz 2003'te artık tarihe karışmış olan Radikal Kitap'taki köşesinde yayımlanmış bir yazısında (o yıllarda Koç Kültür Sanat'ın ömrü kısa ama en kaliteli bir girişimi K Kitaplığı, Samih Rifat yönetmenliğinde Simenon'un kitaplarını yeniden yayımlıyordu) şöyle yazıyor:

"Soğukkanlı pipo tiryakisi Komiser Maigret'nin yaratıcısı Simenon, kuşkusuz, yirminci yüzyılın en çok satmakla kalmayan en çok okunan, en çok okunmakla da kalmayan en çok yazan yazarlarının başında geliyor. 1922-1936 yılları arasında her gün yaklaşık 80 sayfa yazarak 1500 kadar öykü kaleme alan, sonraki yıllarda da yılda 10 dan fazla yapıt vermeyi sürdüren; kendi adıyla 200 den fazla, 17 ayrı takma adla da 400 den fazla roman yazan Simenon'a, "kalem efendisi"nden çok, "kalem emekçisi" nitelemesini yakıştırmak yanlış olmasa gerek." 
 Ben de "yazı makinesi" diyorum Simenon'a, orası ayrı.


Arka plandaki kalemler de çok gizemli ve merak uyandırıcı ama yazarın elindeki kaleme bakınca ilk aklıma gelen Parker Duofold oluyor, modeli konusunda emin değilim ama biraz araştırınca Parker Duofold Streamline olması gerektiğini düşündüm. Bir zamanlar tek bilgi kaynağım olan bir forumda, yazarın Waterman CF kullandığı yazıyordu, sonra bir Fransız forumuna denk geldim. Birkaç ay önce onlar bu fotoğraf üzerine tartışmışlar. Ben o sayfada hem fotoğrafın daha temiz halini buldum hem de forumdaki meraklıların da yazarın elindeki kalemin Parker Duofold olduğunu tahmin ettiklerini okudum.

Parker Duofold Streamline


Lakin daha sonra birden karşıma Conway Stewart Winston modeli çıkınca bu sefer aklım karıştı. 


Conway Stewart Winston

Simenon'un kullandığı dolmakalemi ararken Tahsin Yücel'in Simenon hakkında bir değerlendirmesini düşünüp sakinleştim: 

"Simenon'un uzun çözümlemelere, uzun ve dolambaçlı tümcelere gereksinimi yoktur; tam tersine, okuru sıkmaktan korkarmış ya da acelesi varmış gibi, kısa tümcelerle, bir çırpıda söyleyiverir söyleyeceğini. Ama, neredeyse her tümcesi, küçük olduğu kadar da çarpıcı bir ayrıntıyla karşı karşıya getirir bizi. Ayrıntılar birbirine eklendikçe de iklim belirginleşir, kişiler somutlaşır, ortamları bizim ortamımız, bunalımları bizim bunalımlarımız olur..." 

Ayrıntılar önemli elbette. İki dolmakalem de birbirine çok benziyor ama küçük bir şey var. Simenon kalemin kapağını da taktığı için gövdenin geriye kalan kısmını göremiyoruz ama yazarın başparmağının olduğu kısımda metal bir halkanın olmadığını gördüm sonra. Bu durumda bence Simenon'un elindeki dolmakalem Parker Duofold'dan başkası değil.

Komiser Maigret gibi bir cinayeti çözmüş değiliz ama düşünme ve araştırma kısmı güzeldi.

_________
Ek okuma: "Simenon okumak bir ayrıcalıktır" (Bu yazıda Simenon'un İstanbul'a geldiği günlerle ilgili çok ilginç ayrıntılar var.)

19 Eylül 2012

Okuma Notları 5


1. BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun şairliği ile ressamlığı sürekli karşılaştırılırmış bir zamanlar. İlginç olan bu konudaki tartışmaya kendisinin de dahil olmasıdır. Bedri Rahmi Eyüboğlu bir yazısında kendi durumunu şöyle yorumluyor: 

Bedri Rahmi Eyuboğlu (1911, Görele - 21 Eylül 1975, İstanbul)
“Bir elinde dolmakalem, öteki elinde fırça ile dolaştığı için elleri daima boya içerisindedir. Resimden yorulunca yazı yazmaya başlar. Kendini ressamlara sorarsanız: ‘Ressamlığı şöyle böyle, ama iyi şiir yazar’, derler. Muharrirlere sorarsanız: ‘Muharrirliği şöyle böyle, fakat iyi resim yapar’, derler. El Greco’ya, Rus romanlarına, pastırmaya ve halk türkülerine bayılır. Gündüzleri resim yaptığı, geceleri yazı yazdığı söylenir. Bunlardan hangisini daha çok sevdiğini kestirmek güçtür.”
(Radikal Kitap, 17.04.2009, s.30)

2. HASAN ALİ TOPTAŞ 
Hasan Ali Toptaş (d.1958)
Yazı yazma konusunda çeşitli hassasiyetlere sahip, hastası olduğumuz usta yazar Hasan Ali Toptaş, kitaplarını dolmakalemle, yere yüzükoyun yatarak yazıyormuş (sadece bu yazma tarzı dahi onu sevme nedenidir).

Kendi yorumuna göre diğer yazı yazma takıntıları ise şöyle:
"Mükemmeliyetçilik bir hastalık. Müsveddelerimi el yazısıyla, siyah mürekkepli dolmakalemle, beyaz kağıda yazıyorum. Sayfanın sonunda bir sözcük karalamışsam o sayfayı yeniden yazıyorum."  
(Ekşi Sözlük + Hürriyet Cumartesi, 19.02.2000)

3. YEKTA KOPAN

"Hiçbir gösterişi olmayan, ucuz tükenmez kalemi elimde çevirip duruyorum. Aslında yazacağım kalemin bir albenisinin olmasını isterim. Yanımdan genelde ayırmadığım dolmakalemime bağlılığım bu yüzdendir. Tasarımdaki incelik, ele oturuşuyla verdiği özgüven, haznesinden yavaşça akan mürekkebin kağıda büyüleyici bir şekilde yayılması... Ama şu anda elimde az önce havaalanının girişindeki ıvır zıvır satan dükkândan aldığım sıradan bir tükenmez kalem mi?" 
Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri, Yekta Kopan

4. GEORGES SIMENON


Georges Simenon (d. 13 Şubat 1903 - ö. 4 Eylül 1989)

Kendi özgü polisiye romanların ünlü yazarı Georges Simenon, çoğunlukla önce dolmakalem, ardından daktilo kullanmasına rağmen masasının üzerinde bulundurduğu bir kalemlikte çok sayıda sivri yontulmuş kurşun kalemler sıralanmadıkça tek satır yazamazmış.

5. JEAN-LUC GODARD
Jean-Luc Godard (d.1930)
'Serseri Aşıklar' ve 'Çılgın Pierrot' gibi unutulmaz filmlerle sinema tarihine geçen Jean-Luc Godard, yazılarını halen daktiloda yazan bir yönetmen. Daktilo ve yan malzeme üretiminin kalkmasından önce stok yapmaya karar vermiş. 2001 yılında korkuya kapılıp 12 daktilo ve hatırı sayılır miktarda şerit satın almış. 

6. JOSEPH CONRAD

Joseph Conrad'ın (1857-1924) bir mektubu. Hızını alamayıp kelimeler arasında köprü kurmuş.

Joseph Conrad’ın deniz hakkındaki kitapları o kadar çok ve unutulmazdır ki, onu her zaman bir yelkenlide düşünür, yaşamının son otuz yılını karada, son derece yerleşik ve durağan geçirdiğini aklımıza bile getirmeyiz. Gerçekte iyi bir denizci olmasına karşın yolculuk etmekten nefret eder, hiçbir şey onu çalışma odasına kapanıp da anlatılamaz zorluklarla yazmak ya da en yakın dostlarıyla sohbet etmek kadar rahatlatamazdı. Söylenenlere göre her zaman bu iş için tasarlanmış odalarda çalışmazmış. Yaşamının sonuna doğru, Kent’teki evinin bahçesinin en ücra köşelerine saklanarak kağıt parçalarına bir şeyler karalarmış, hatta bir keresinde ailesine hiçbir açıklamada bulunmadan tam bir hafta kendini banyoya kilitler ve bu mekânın son derece kısıtlı kullanım olanaklarının tadını çıkartır. (İhsan Yılmaz, Hürriyet Keyif, 13.07.2008)

7. CHARLES DICKENS

Charles Dickens (7 Şubat 1812 – 9 Haziran 1870)
Charles Dickens, yazma konusunda hastalık derecesinde takıntılı biriymiş. Masa ve sandalyelerin istediği şekilde düzenlenmediği bir odada yazı yazamıyormuş. Mavi renkli kağıtlara yine mavi tonlardaki mürekkep ile yazmayı severmiş -elbette kaz tüyü kalemi ile. Ayrıca yazarın daha önce görmüş olduğu herhangi bir odadaki herhangi bir mobilyanın veya yürüdüğü bir yoldaki dükkanların tam yerini ve adını aradan yıllar geçse de hatırlayabilecek kadar güçlü bir hafızası varmış. Son bir bilgi: Charles Dickens uğur getirmesi için her şeye üç defa dokunurmuş. 

8. Honoré de Balzac

Balzac'ın çalışma masası.
Honoré de Balzac, iflah olmaz bir Türk kahvesi müptelasıymış. Hayatı boyunca 91 tane roman yazan ünlü yazarın toplamda 50 bin fincan Türk kahvesi içmiş olduğu tahmin ediliyor. Balzac'ın bir başka alışkanlığı ise, her gün mutlaka belirli miktarda yazı yazmayı kendine şart koşması. Bir tempo belirleyip bu belirlediği sayfa sayısına ulaşmadan masasından kalkmıyormuş. Hatta amaçladığı sayfa sayısına ulaşamadığında, o sayıya ulaşabilmek için, kalan sayfaları kopya ederek dolduruyormuş!

Diğer kaynaklar ve okuma önerileri:  

http://bookaroundthecorner.wordpress.com/
http://www.edebiyathaber.net/yazarlarin-takintilari/
http://writersatwork.pfauth.com/