21 Ağustos 2012

Bir zaman makinesi olarak dolmakalem


Aşağıdaki okuyacağınız yazı, bana ait değil. Bugün e-posta ile aldım ve yazarın bu yazıyı sadece benimle paylaşmasının bir haksızlık olacağını düşündüm. Kendisinin izniyle bloga alıyorum. İyi okumalar dilerim:



Bir dolmakalem, her şeyin tarihini yazabilir fakat kendi sergüzeştini anlatamaz. Ben, bu haliyle onu şiirdeki balığa benzetirim, derya içinde olup da deniz nedir bir türlü bilmeyen balığa…("Cihan-ârâ cihan içindedir ârâyı bilmezler / Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler" Hayâlî)

Şu fotoğraftaki Senator marka kalem yirmi yıldır bende. Benden evvel sınıf arkadaşım Umut’taydı. Birbirimiz ile kalem değiş tokuş ederdik. Bu değiş tokuşlardan birinde elime geçmişti kalem. Oldukça kalın yazdığı için pek sevmemiştim onu fakat elimden de çıkarmamıştım. Çünkü ömrü boyunca zarafetini hiç yitirmeyen  beyefendilere benzetiyordum onu. Elden çıkarmak, bir değerbilmezin eline terk etmek olurdu, onun beyefendiliğine karşı bir saygısızlık…

İşte, şöyle böyle derken bir yirmi yılı yuvarladık beraber, ben büyüdüm fakat onu pek eskittiğimi söyleyemem. Arada bir elime aldıkça başka hiçbir kalemin beni onun kadar düşündürmediğini fark ettim. Belki bunun sebebi Senator’un göçmenliğiydi. Her göçmenin insanın içine işleyen bir hikayesi olduğunu düşünürüm ben.

Bizim göçmenin benim bildiğim hikayesi Kırşehir’deki ortaokulumuzda, Umut’un cebinde onu gördüğüm anda başlıyordu.Fakat buna hikayenin başlangıcı değil sonu desek daha doğru olmaz mı? Anavatanı Almanya olan, bir Alman mühendisinin tasarlayıp, Alman işçisinin ürettiği dolmakalemin yolu bizim Kırşehir’e nasıl düşmüştür? Kalemin ilk sahibi Umut mudur?

Umut’un babası Almanya’da işçiydi, kalemi onun getirmesi muhtemel. Fakat bir ortaokul çocuğuna, kullansın diye hediye edilecek cinsten değildi bu dolmakalem. Hele ucunun altın kaplama olduğunu,o zaman otuz altı kişilik sınıfımızda en fazla beş kişide dolma kalem bulunduğunu, bunların da  üçünün Scrikss olduğunu göz önüne aldığımızda ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.

Dolmakalemin ilk sahibi midir Umut, bu zarif beyefendinin bütün yıpranmışlığı onun eseri midir? Yoksa Umut’a gelmeden bir başkası tarafından kullanılmış mıdır? Mesela bir aşk mektubu yazmış olamaz mı ? Alman manifaturacının kalemiyken, onun Polonya’lı yeşil gözlü, güzel komşusuna verilmiş olabilir. 

Belki de  doktorasını yeni bitiren Avusturyalı genç bir kızın kalemiydi. Hatta Rainer Maria Rilke’nin Malte'si üzerinden modernliğin sıkıntılarını anlatan tezini de bu kalem ile yazmıştı belki. Sonra bir gün tramvay durağında çantasına koymak isterken kalemi yere düşürmüş, Umut’un babası da bulup alıp gelmişti Umut’a.

Öyle veya böyle sırtındaki zarif uzun, siyah paltosuyla her sabah işine giden bir beyefendi o. Hepimizin başıyla selamladığı, içimizde derin bir saygı uyandıran…

Hasan h Bahadır

14 Ağustos 2012

Wang-Fo'nun fırçası ve çini mürekkebi

Yavaş yol alıyorlardı, çünkü Wang-Fo geceleri gezegenleri, gündüzleriyse kızböceklerini seyretmek için duraklıyordu. Yükleri hafifti; çünkü Wang-Fo eşyaların kendileirni değil, imgeleri severdi ve dünyada fırçaların, çini mürekkeplerinin, lake boya kutularının dışında hiçbir şeyin sahiplenilecek kadar değerli olmadığını söylerdi. Yoksıldular, çünkü Wng-Fo resimlerini bir  tas arpa çorbasıyla  takas eder, gümüş paraları küçümserdi. Sırtındaki çizim dolu torbanın ağırlığı altında çırağı Ling, gökkubbeyi taşırmışcasına saygıdan iki büklüm olurdu; çünkü Ling’e bakılırsa bu torba, karlı dağlar, baharda ırmaklar ve yaz mehtabının yüzüyle doluydu.
Atopial

Eşine az rastlanır, hayranlık uyandırıcı bir yazardır Marguerite Yourcenar

Şu 40 yıllık ömrümde dikkat ettim de Marguerite Yourcenar okurlarının da tıpkı yazar gibi müstesna insanlar olduğuna karar verdim. İstisnasız tanıdığım bütün Marguerite Yourcenar okurları hayran olunacak kişiler.

Doğu Öyküleri de bu eşsiz yazarın en güzel öykülerini barındıran bir kitap.

Çok sevdiğim bir blogta bu kitabı ve en sevdiğim öykü 'Wang-Fo Nasıl Kurtuldu?'nun bulunduğu sayfanın fotoğrafını görünce bir kez daha doğrulanan düşüncelerimi paylaşmadan edemedim. 

Kutlu blog sahibinin lütfuyla mücevher değerindeki öyküden bir tadımlık okuyalım:
"Yavaş yol alıyorlardı, çünkü Wang-Fo geceleri gezegenleri, gündüzleriyse kızböceklerini seyretmek için duraklıyordu. Yükleri hafifti; çünkü Wang-Fo eşyaların kendilerini değil, imgeleri severdi ve dünyada fırçaların, çini mürekkeplerinin, lake boya kutularının dışında hiçbir şeyin sahiplenilecek kadar değerli olmadığını söylerdi. Yoksuldular, çünkü Wang-Fo resimlerini bir tas arpa çorbasıyla takas eder, gümüş paraları küçümserdi. Sırtındaki çizim dolu torbanın ağırlığı altında çırağı Ling, gökkubbeyi taşırmışcasına saygıdan iki büklüm olurdu; çünkü Ling’e bakılırsa bu torba, karlı dağlar, baharda ırmaklar ve yaz mehtabının yüzüyle doluydu." 
Marguerite Yourcenar, Doğu Öyküleri, Helikopter Yayınları
Öykünün devamını merak edenler kitabı okumaya koşacaklar diye tahmin ediyorum.