dolma kalem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dolma kalem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ağustos 2017

Onoto ve Dolmakalem Logoları Üzerine

Onoto Magna Classic

Dolmakalem logoları arasında en sevdiğim logo Onoto'nun olabilir. Bu logoyu ne zaman görsem aklıma Ayasofya'daki sütun başlıkları üzerinde bulunan stilize akantus yapraklarının ortasındaki monogramlar geliyor. 


Özellikle imparator Jüstinyen'in logosunda irice bir N harfi var. 

(Bu arada Scrikss'in logosu da bence ister istemez akla süper güçlü bir çizgi roman kahramanını getirdiği için hoşuma gidiyor.)

Onoto, dolmakalem dünyasının pek fazla bilinmeyen tarafında yer alan bir İngiliz markası. 1905 ile1958 yılları arasında üretim yaptıktan sonra kapanmış ama aradan 47 sene geçtikten sonra 2005'te yeniden diriltilmiş. Kalemleri birinci sınıftır. (Tanıdığım tek Onoto sahibi olan doktor arkadaşıma da selam göndereyim. Kendisi tıpkı kalemi gibi bir İngiliz beyefendisi aurası taşır.)  



İkinci kez dünyaya geldikten sonra üretilen Onoto kalemlerinin sağlamlığı henüz test edilmedi ama markanın önceki hayatından çok güzel bir örnek var: Medina isimli bir İngiliz gemisi 1. Dünya Savaşı yıllarında (1917) bir Alman denizaltısı tarafından batırılmış. Batık 1987'de bulunmuş. 

tedaviden önce
 
tedaviden sonra

Geminin taşıdığı ve 70 yıl su altında kalan eşya arasında Onoto dolmakalemleri de varmış. Yıllar sonra yapılan müzayede sonucu Onoto yöneticileri bir kalemi almış ve kalem doktoru Laurence Oldfield'a göstermişler. Sadece paslanan piston çubuğu ve küçük bir iki parça değişiminden sonra kalem eskisi gibi gayet güzel yazmaya başlamış.

13 Ağustos 2017

İki Kalem Arasında

Lamy 25P OM
Kırtasiye sevenler arasında mutlu bir azınlık vardır; onlar dolmakalem, mürekkep ve kâğıt dünyası ile karşılaşınca küçük ama sarsıcı bir deneyim yaşar. Başlangıçta büyük bir hevesla işe başlanır, bir şekilde mürekkep ve kâğıt meselesi çözülür (daha sonra mürekkep ve kâğıt konusunda her şeyi çözdüm tavrının ne kadar ne kadar yanlış olduğu anlaşılacaktır ama daha bu durum için gereken zihinsel hazırlık tamamlanmadığından bu kısmı başka yazılara bırakıp geçelim - ne de olsa mürekkep şişesiyle hava atılamıyor) ama ya dolmakalem? 

Hangi dolmakalem iyidir, hangileriyle yazmaya başlamalı veya başlangıçta hangi dolmakalemleri almalı? İki kalem arasında kaldım, Pelikan mı Montblanc mı? Sailor veya Sheaffer, Faber-Castell'in şu modeli mi ya da Scrikss mi almalıyım? Hangisi daha iyi? TWSBI, Pilot, Waterman, Visconti ya da Lamy? 

Sıkça karşılaştığım sorular bunlar. İşte başlangıçta kafa karıştırıcı ve zihin bulanıklığı yaratan bir evredeyiz. Kimi prensi bulmak için bütün çirkin kurbağaları öpmeye çalışır, elbette bunun maddi bir külfeti vardır, ne de olsa dolmakalemler (iyi dolmakalemin pahalı olduğu varsayımı nedeniyle ve gerçekten iyiyi bulmanın zor olması gibi etkenlerden dolayı) ucuz şeyler değildir, kimi de başkalarından medet umar.

Diyelim ki seçenekleri azalttınız, sonra uzun uzun düşünüp taşınmalardan, bilgili olduğu düşünülen kişilere danışıldıktan sonra bir veya birkaç dolmakalem üzerinde karar verilir. (Bu kişilerin aslında kendi kişisel deneyimlerini anlattığı görmezden gelinir.)

İşte bu noktada derin bir hayal kırıklığı yaşanılması mümkündür. O bilgili kimselerin övdüğü kalem ertesi gün kapağı açılır açılmaz mürekkep akıtır, hani Youtube videolarında binlerce beğeni alan, gülümsemeler eşliğinde anlatılan kalemin ucu da kâğıt üzerinde yağ gibi akıp gitmek bir yana cızırtılar eşliğinde yazmaya çabalar derken üzüntü kaynakları işte böyle çoğalır.

Sailor ProGear Sapporo MS
Öyleyse ne yapmalıyız?

Bence gözümüze kestirdiğimiz o olağanüstü, o eşsiz kalemi çöpe atın. İkinci kalemi, yani size uygun kalemi arayın. 

Mükemmel kalemin peşinde koşmak, hayal kırıklıklarıyla yaşamak gibidir. Öyle bir kalem yok, çünkü mükemmel insan veya kusursuz bir makine de yok.

Demek istediğim, hayatımızın bütün evreleri için geçerli olan olaylar zinciri yazı dünyasında da aynıdır, farklı bir şekilde tezahür etmez. Başkalarının bilgileri genelgeçer bilgiler değildir. Evvela kendimizi tanımalıyız.


"CÜMLENİN MAKSUDU BİR AMMA RİVAYET MUHTELİF"

Burada okumanın önemini vurgulamak isterim. 

Elinize denemek için bir kalem uzatıldığında kendi adınızı yazmak dışında özlü bir sözü, mesela Muhibbî'den yukarıda alıntıladığım ara başlıktaki gibi bir beyit yazmak güzelliğini yaşamak istemez miydiniz? Keşke Bryan Magee'nin Felsefenin Öyküsü kitabının yazı dünyası için bir versiyonu olsaydı, o zaman işimiz çok kolaylaşırdı. En azından hangi yöne gideceğimizi bilir, kaybolmazdık.

Öyleyse kendimizi tanımanın dışında bir başka anahtar kelimeyi de bulduk: Yön.

Bu noktadan sonra geriye kalan şeyleri bulmak için daha sağlam adımlar atabiliriz. 

11 Haziran 2017

İyi Dolmakalemin Özelliklerinden İkincisi


Waterman bu reklam çalışmasında bana pek söz bırakmamış. İyi dolmakalemin temel özelliklerinden bir diğeri de normal olmayan koşullarda (mesela eğimli bir yüzeyde) yazabiliyor olması.

Bu özellik neden önemli? Çünkü bazen kalemler bizi utandırır, cebimizde çantamızda gün boyu taşırız da tam ihtiyacımız olduğu zaman birden yazmayacağı tutar. Kaprisli kalemlerden uzak durun derim. Ortamı veya tutulduğu açıyı seçen kalemlerden bir hayır gelmez.

The Old Man and the Sea, Ernest Hemingway, Arrow Books, 1994


Waterman ilanı bana Ernest Hemingway'in İhtiyar Adam ve Deniz kitabını hatırlattı.

İhtiyar adam, bin türlü cefayla, nice mücadele sonucu o koca balığı sahile getirir ama gördüğü manzara acıdır. İşte kötü dolmakalem de böyledir. Hayal kırıklığı yaşatır.

İyi dolmakalem, iyi kitap gibidir. İspatı ortada; Hemingway yazmış.

16 Mayıs 2017

İyi Dolmakalemin Özelliklerinden Birincisi



İyi dolmakalemin özelliklerinden biri de bu ilanda görüldüğü gibi olması galiba.

Dolmakalem basınç uygulamadan dahi yazabiliyorsa iyidir.

En azından teknik açıdan iyidir.

30 Mart 2017

Sheaffer: 1948-1962 Arası Gazete İlanları

Başka bir şey için Milliyet ve Hürriyet gazetelerinin eski ciltlerini karıştırırken yazıya çiziye dair güzel ilanlar bulmuştum. Gördüğüm kadarıyla en çok ilan da Sheaffer için yayımlanmış. (Yarın Parker ile devam ederiz.)


2 Haziran 1948, Hürriyet

23 Aralık 1948, Hürriyet
15 Aralık 1949, Hürriyet



15 Aralık 1951, Milliyet, 
3 Haziran 1952, Milliyet
21 Aralık 1952, Milliyet 



29 Aralık 1954, Milliyet



30 Aralık 1954, Milliyet


23 Aralık 1962, Milliyet

Ek: Görüyorsunuz ki Milliyet gibi Türkçeye önem veren bir gazetedeki ilanlarda zamanında dolmakalem yerine yanlış olarak "dolma kalem" yazılmış. Neyse ki bunun ilanlara mahsus bir hata olduğunu, gazetedeki haberlerde ise dolmakalem şeklinde yazıldığını görüyoruz. Bilindiği gibi "bileşik sözcük" tartışması eski bir konudur. Rahmetli hocamız Ömer Asım Aksoy Türkçenin birliği için ömrü boyunca mücadele etmişti. Kendisi 95 yaşındayken (1993'te öldü) bile, ömrünün son günlerinde Türkçenin birliğini bozanlara derdini anlatmaya çalışıyordu. Ne yazık ki 12 Eylül zihniyeti birleştirici olmaktan çok ayrıştırıcı bir Türkçe inşa etti. Bugün bir kelimenin nasıl yazılacağı konusunda bir fikir birliği yok. Dolayısıyla bir şey yazarken büyük bir hata yapıyor ve dünya görüşümüze göre hareket ediyoruz. Güzel Türkçemiz şizofreniye yakalanmış bir canlı gibi görünüyor. Bu vesileyle Türkçenin dağınık varlığını derleyip toparlama alanında büyük hizmetlerde bulunan Ömer Asım Aksoy ustamızı saygı ve sevgiyle anıyorum. 

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için: "Dolma kalem" mi "dolmakalem" mi?

13 Ocak 2015

Eski kalemlerin ruhu


Kalem: Scrikss 17 (1964 doğumlu), Mürekkep: Montblanc Ink of Joy (2011)

Eski dolmakalemler, sahaflardan alınan güzel kitaplara benziyor. Orasında burasında çizikler oluyor ama güngörmüş, sağlam ve dayanıklı oluyorlar. Üstelik yeni kalemlerdeki çiğlikten ve bilgisizlikten eser yok eskilerde.

Eski kalemler, nefes almayı, hayatta kalmayı öğrenmiş oluyorlar. Hem öyle çıtkırıldım da değiller, tabiri caizse eski kalemler feleğin çemberinden geçmiş oluyorlar. Eski kalemler benimle konuşabiliyor, yeni kalemlerle konuşmak ise çok zor.

Yeni kalemlerin çoğu kibirli ve bağnaz. Yeni kalemlerin üretiminde para hırsının ön planda olduğunu düşünüyorum, daha ucuza ve daha hızlı bir şekilde üretildiklerinden olsa gerek kendilerine güvenmekte zorlanıyorum.

Eski kalemlerin daha anlayışlı olduklarını söyleyebilirim: Eskiler kâğıt ve mürekkep konusunda öyle müşkülpesent değiller. Eskiler eğer bir hastalığa yakalanmadılarsa öyle kolay kolay üzmüyorlar yeni sahiplerini. Eski kalemleri seviyorum.

20 Ekim 2012

Nasıl Yazılır? "Dolma kalem" mi "dolmakalem" mi?*


Güzel Türkçemiz, maalesef aradan yıllar geçse de üzerinde fikir birliği sağlanamamış kurallar ve kelimelerle dolu. Bu durumun ilk ve büyük sorumlusu, kurulduğu günden bu yana ortak bir Türkçe yapısı oluşturamayan Türk Dil Kurumu'dur.

Türk Dil Kurumu yıllar içinde bizzat kendisinin öncülük ettiği geçmişteki kuralları ve dilbilgisinin temel yapısını radikal bir şekilde değiştirerek kafa karışıklığına neden oluyor. Artık hep şüphe içindeyiz, eskiden böyle yazılıyordu acaba şimdi nasıl yazılıyor diyerek farklı yazım kılavuzları arasında meşrebimize göre karar vermeye çalışıyoruz. Ama ortada büyük bir dağınıklık var, bunu bir şekilde düzeltmeli ve ortak bir yazım tarzını benimsemeliyiz.

Karşımıza her yerde çıkan ve bazen ayrı bazen bitişik yazılan "kurşun kalem - kurşunkalem / dolma kalem - dolmakalem" sözcükleri de yine benzeri anlamsız uygulamaların kurbanı olmuş kelimelerdir.

Peki bugün hangi yazımı tercih etmeliyiz? Yazık ki tdk.gov.tr beni ve Türkçe üzerine düşünen insanları ikna edemiyor.

Feyza Hepçilingirler ise bu karışıklık hakkında 21 Mart 2012'de yayımlanan Cumhuriyet Kitap'ta gayet güzel bir açıklama yapmış, okuyalım:


Scrikss 50. yıl dolmakalem, Ece ajandası


"kurşun kalem - kurşunkalem / dolma kalem - dolmakalem"

"Sözcükleri kısa ya da uzun olmalarına göre birleştirip ayırmayız. Bitişik ya da ayrı yazımı belirleyen ölçüt, sözcüklerin bileşik sözcük oluşturup oluşturmamasıdır. Bileşik sözcük oluşup oluşmadığını da iki basit soru sorarak anlayabiliriz:

1. Sözcükler tek başınayken taşıdıkları anlamdan uzaklaşmış mıdır?

2. Sözcükler bir araya geldiğinde tek kavramı mı karşılamaktadır?

Yukarıdaki sözcüklerin doğru yazımları şöyle olmalı:

kurşunkalem

dolmakalem

Nedenlerini de açıklamaya çalışayım: TDK'nin Yazım Kılavuzu 'kurşun kalem' diye verir; oysa 'kurşunkalem'de kurşun, 'dolmakalem'de dolma sözcükleri anlam kaymasına uğramış. Kurşunkalemde kurşun yok, dolmakalemde de dolma bulunmaz." 

Cumhuriyet Kitap, Türkçe Günlükleri, 21.03.2012 

* Yazının ilk başlığı "Kalemden kurşun, dolmadan mürekkep" idi.

Ek: 
Bileşik sözcükler tartışması

Aksoy başkanlığında hazırlanan Ana Yazım Kılavuzu ile TDK'nın İmla Kılavuzu'nun öne sürdüğü yazım kuralları arasındaki farklara ilişkin bir örnek olarak Ana Yazım Kılavuzu'ndan "bileşik sözcükler" bölümü örnek verilebilir. Bu bölümde kurul şu tartışmayı öne sürmüştür:
"-Bileşik sözcükler-

Bunlar, adından da anlaşılacağı üzere, bitişik yazılan birden çok sözcükten oluşur. Birbiriyle birleştirilemeyen sözcükler topluluğuna "bileşik sözcük" adı verilmemesi gerekir. Oysa yeni Dil Kurumu'nun İmla Kılavuzu, bitişik yazmadığı sözcükleri "bileşik" saymıştır. Örneğin ev ve yurt kelimeleriyle kurulan birleşik kelimeler ayrı yazılır: Bakım evi, doğum evi, öğrenci yurdu...' sözleri arasında verdiği örnekleri ayrı yazmasına karşın "birleşik" saymıştır. Biraz aşağıda da birleştirmede yer alan her kelime, kendi eski anlamını saklamış olabilir. Bu tür birleşik kelimeler ayrı yazılır: Ses uyumu, yer çekimi... demiştir. Bu sözler içinde de kimi "birleşik" sözcüklerin ayrı yazılacağını ileri sürmüştür. (...) Burada bileşik sözcüklerin yazımı konusunda Dil Kurumu'nca çıkarılan İmla Kılavuzu'nun verdiği ölçüye katılamadığımızı bildirmek istiyoruz. Bu kılavuz, birleştirmede yer alan sözcüklerin, kendi anlamlarını korumakta ise ayrı yazılacaklarını söylüyor. Bunun kesin bir kural olamayacağını yine bu kılavuz, sözcükler dizelgesinde ortaya koymuştur. Örneğin bu dizelgede, "cumhurbaşkanı, imalathane, ilkbahar, kızılderili, yüzyıl" gibi gerçek anlamlarını korudukları halde ayrı yazılmayıp bitişik yazılmış birçok sözcük vardır. Öte yandan kendi anlamlarını korumadıkları için -İmla Kılavuzu'na göre- bitişik yazılmaları gereken birtakım sözcükler de ayrı yazılmıştır: Açık göz, ağır başlı, ayak yolu, Demir Kazık, göz dağı, tere yağı... gibi.(...)
 Görülüyor ki İmla Kılavuzu'nun, bileşik sözcükleri ayrı yazmak için koyduğu, "kendi anlamını koruma" kuralı, kendi uygulamalarına uymadığı gibi dil gerekçelerine de uymuyor."